30 Ağustos 2010 Pazartesi

Anne-kız problemleri



vay arkadaş ! nasıl problem yaşamasınlar ! anne ,kızı kendi istediği gibi olsun istiyor, kız da kendi gibi olmak istiyor.
her neyse.. misafirlerimiz gelecekmiş.. kızım dedi pasta yapımına yardım et.. hay hay !
başladık harala gürele pasta börek yapmaya... benim menüm belli; kuskus salatası,yaşpasta ve ekler yapacağım. herneyse.. yaşpastadan başladım yapmaya. annem de bir yandan börek yapıyor. yaşpastayı bitirdim, bir güzel üstünü süslemeye koyuldum. annem, sen git, bitmiş pastanın üstüne derin dondurucudan çıkardığı buzlu meyveden üstüne dök pastanın! e üstü kremşantili pastadan cıpcıp akan su pek hoş durmayacağından sinirleniyorum. varan1. kendimi sakinleştirip eklere girişiyorum. ekler de bitti diyip dolaba koyuyorum. ben şunların üstüne bir jelatin geçireyim demeye kalmıyor annem borcama poşet geçiriyor... sonuç malum! poşete eklerin üstündeki çikolata sosu yapışıyor. eklerin üstünde yarı sos yarı bisküvi ... sakin ol niyet sakin... varan2. kuskus salatasını yapıyorum... tariften de aşmış bir şekilde sarmısakları kavurma lüksüne girişiyorum. nasıl özeniyorum ama... kekiğini de katıyorum... dereotu maydonuz mısır nar ekşisi limon tuz karabiber hepsinin dozunu ayarlıyorum.. kuskusun miktarını ayarlıyorum... oh bu da bitti ! aşağı kata iniyorum. su içmek için yukarı çıktığımda kuskus iki katına çıkmış! annem bunun tadı yok diyor. nasıl ya ??? tadına bakıyorum hakkaten yok. anne diyorum sen buna kuskus mu döktün? evet diyor. e iki katına çıkmış malzeme ... doğal olarak az önceki sos içinde kayboluyor. la havla vela kuvvete... annem iyi hoş kadındır çok severim kendisini benim canımdır hatta içidir ama keşke herkes kendi işine baksa... ne hoş olurdu...
siz siz olun. çocuklarınızın sizin gibi düşünmesini beklemeyin. hem aynı şeyleri düşünseydiniz çok sıkıcı olmaz mıydı ! yani düşünün bi kere...
kız: anne yine mi yatağını yapmadın! dese iyi mi olurdu yani :)

29 Ağustos 2010 Pazar

_______________________SUSMAK İYİDİR.


çenemi tutamıyorum ben anladım. bazen ya çok sivri dilli oluyorum ya da konuyu uzatıp rahatsızlık veriyorum. lisedeki asi tavırlarım asi cümlelerime dönüşmüş olsa gerek. bazen kendime inanamıyorum. bunu ben şimdi neden dedim diyorum kendi kendime.. ne gerek vardı onu kırmaya. günüm kötü geçmiştir büyük ihtimal ya da daha büyük ihtimal sıkılmışımdır. ama bunu karşı tarafa yansıtmak ne kadar doğru ?
hiç de önemsemediğim birinden 4 yıl önce çok anlamlı bir şey öğrenmiştim.
bana karşı zaman zaman bu tarz cevap verilirse kendime gelebilirim diye düşünüyorum ( kendimi ne yargılarmışım heytt !!! ).
ona sinirlenip bi kaç cümle etmiştim. sen de boşalt sinirini cevap versene dediğimde :
'' aynı kişi değiliz, sen sinirleniyorsun bana öfkelisin diye benim de sana bağırmam gerekmiyor '' demişti. ve bu cümle beynime kazındı.
başkaları sinirliyken ya da bambaşka bi haldeyken o durum beni o kadar çok etkilemiyor artık. yani aramızda şeffaf bir perde var gibi. aynı ortamdayız aynı şeyleri konuşuyoruz ama aynı frekansta değiliz.
sanırım benim sivri dilime karşın bazen tartıştığım insan da böyle yapmalı. yani ben onla dalga geçiyorum diye o da bana hemen hakaret etmemeli. çizgisini bozmamalı. perde kalmalı arada. böylece ben dediklerimden utanırım mevzu da fazla büyümez.
kontrol kontrol kontrol...
karşıdaki sülelene de küfretse susmayı bileceksin arkadaş !

KELEBEK

















Cıvıl cıvıl dolaşmak istiyorum etrafında.
Kelebek gibi olacağım yanındayken.
Üzerimde kırmızı bir elbise …
Ve saçlarıma konservede sakladığım zemheri güllerini takacağım.
Baktığında yanaklarımı daha bir pembe,
Gözlerimi daha bir parlak göreceksin.
Cıvıl cıvıl dolaşmak istiyorum etrafında.
Kuş gibi ötmek istiyorum baş ucunda.
Dizinin dibine oturup ‘’anlat’’ demek vardı şimdi.
Lüzum yok olumsuz konuşmaya.
Zaten kelebek gibi olacağım yanındayken.
Şimdi sadece bir çekirgeyim.
Zıp zıp zıplıyorum ışık nerdeyse oraya…
Sesim o kadar itici ki rahatsız ediyor
Annemi bile.
Kalp ağrısı dilime vurdu sen gittin gideli.
Öp geçsin.
Ağrıyı falan boşverelim şimdi
Zaten kelebek olacağım yanında.
Bir gün değil,bir asır.

28 Ağustos 2010 Cumartesi

Çay nasıl demlenir ?



Çay için üç şeyin bir araya gelmesi gereklidir: Su,çay ve çay takımı! Önce sudan bahsedelim. Suyun sert ve kireçli olmaması gerekir, çünkü kireçli su aromayı tutsak eder. İçinde klor ve flüor gibi katkı maddeleri olan sular çayın tadını bozar! Plastik şişedeki su da doğal olarak plastik tadındadır…

Bazı musluk suları çay demlemeye elverişlidir. Önce musluk biraz açılmalı ve su akıtılmalıdır. Bekletilmiş suyla çiçek sulanabilir ama çay demlenmez! Çaydanlığın içine su koymadan önce bayat su kalmamış olmasına dikkat etmek gerekir.

Su kaynatılıp fokurdamalıdır. Ancak bu fokurdama 10 saniyeden fazla sürmemeli, yoksa içindeki fazla oksijen kaybolur. Kaynamış su demliğe dökülmeden önce demliğin mutlaka ısıtılmış olması gerekir, yoksa su dökülürken ısı kaybı olur ve soğur; çayı çay yapan kimyasal reaksiyon gerçekleşmez.

Su, çay yapraklarının üzerine dökülürken 90 derecenin altına düşmemelidir. En iyisi demliğe su koyup ısıtmaktır. Çayı demlemeden az önce bu su boşaltılır. Çay demlemenin en önemli ve zor anı kaynar suyun çayın üzerine döküldüğü andır. Su, çayın üzerine fokurdar haldeyken dökülmelidir.

Çay 2.5 dakika demlenirse uyarıcı, 5 dakika demlenirse sakinleştirici etkisi vardır. Demlenmiş çay porselen çaydanlığa boşaltılırken pamuktan bir çay ağı kullanılır ki, çayın içinde hiçbir çay yaprağı kalmasın! Çay yaprağı kalırsa demlenme devam eder ve tat bozulur. Demliğin, çaydanlığın ve çay bardaklarının metal olmaması ve deterjanla yıkanmaması gerekir. Metal çaydanlıkta yapılan çayın tadı da metal tadı olur…

Çay nasıl demlenirle ilgili yüzlerce sayfa dolusu bilgi var. Bu yazıyı yazmamın sebebi, çay yapmak gibi pek çoğumuzun çok basit olarak gördüğü işin bile inanılmaz ölçüde ayrıntılarının, inceliklerinin olduğunu söylemekti. Eğer bir iş iyi yapılacaksa onun üzerinde çok kafa yormak gerekir. “Çay nasıl demlenir” konusu, her şeyi yüzeysel algılayan, yüzeysel yaşayan insanlardan kurulu bugünkü baştan savmacı dünyaya ve özellikle ülkemize çok şeyler öğretebilir..

turhal-silopi


sensiz kaldırımlarda yürüyorum .
memleketime hiç uğramayışının hüznü var gözlerimde.
göğe bakma şimdi,
bi dur.
kaldırımın sesini duyuyor musun ?
uğul uğul konuşuyor benimle.
cevap vermiyorum,kızgınım ona.
yollarla bir akrabalığı var,
bağlantısı çok,kolu uzun,
hiç mi ses götüremedi sana ?
kızgınım ona.
konuşsun dursun.

SHİT !


sevgiliyle kavga etmek hakkaten kahrolası bir durum. hele sebep sudansa ve siz cidden kırılmışsanız can sıkıyor.
konuştukça ve meseleyi büyüttükçe farkediyorum ki bilinçaltımdaki şeyleri kusuyorum.
arıza tarafım yine beliriyor. aslında söylemek isteyip söyleyemediklerimin birikintisi var. bunlar ortaya çıkıveriyor. geçen de şurda aynısını yaptın sonra burda bik bik bik... iyi de zamanında anlayışla karşıladığın şeyleri neden şimdi yüzüne vuruyorsun be benliğim ! meseleden sapıp geçmişe dönebiliyorum. geçmişle yaşamanın rahatsız edici bi durum olduğunu bütün erkekler bilir . erkekler bilir çünkü kadınların hafızalarının yaşanan olaylar karşısındaki kuvvetliliği onları çileden çıkarır ve ''iz bırakır '' :)
ufak bir iz daha bıraktıktan sonra malum şahsın beyninde bugün de rahat uyuyamayacağım sanırım.
asıl meseleden konuşsaydım böyle olmayacaktı. susacaktım belki. ama geçmişteki yaşanan olaylardan da bahsedince konu çözüme bir türlü ulaşamıyor. en iyisi format atmak.
bugün bunu yaparsam daha az hasarla ömrümüzü geçiririz diye düşünüyorum.

sorry honey ;-(

26 Ağustos 2010 Perşembe

Nietzsche'den sevgilisi Salome'ye..



Öyle bir hayat yaşıyorum ki ,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki " söz ver kendine "

Denizleri seviyorsan,

dalgaları da seveceksin

Sevilmek istiyorsan,

önce sevmeyi bileceksin

Uçmayı seviyorsan,

düşmeyi de bileceksin

Korkarak yaşıyorsan,

yalnızca hayatı seyredersin

Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundandı
Anladım...


Nietzsche

KORHAN FUTACI



daha önce bu herifi nasıl keşfedemedim ben ! nasıl bir ses nasıl bir müzisyenlik bu ! saksafonun olayım diyesi gelmiyor mu insanın :D
herkese tavsiye ederim. sanırım bu adamın müziği başka bir yerden geliyor.. uzaktan çok uzaktan...


''GELENEKSEL MAHŞER GÜNÜ'' ŞARKI SÖZLERİ
dün yine gözüm açık, karanlıkta
bir sigara yaktım, ucunda sarhoşluklar,
varmıştım ki tam sonuna
yüzlerinde boyalar, dayandılar kapıma.

yok içimde hiç bir günah, bir acı.
yaşıyorum sadece ortadan kırık zamanı.
yok içimde hiç bir günah, bir acı.
dikseler bile bahçeme kurumayan bir darağacı.
yok..

ah yine kayıpsınız karanlıkta.
savaşırdım ben her delikde ama solar ruhlar peşimde.
dans ediyor ölüler eteğimde.
başı sonu tek nota dem tutar bu rüya.

yok içimde hiç bir günah, bir acı.
yaşıyorum sadece ortadan kırık zamanı.
yok içimde hiç bir günah, bir acı.
dikseler bile bahçeme kurumayan bir darağacı...
yok.

tabiki dinlemek lazım şarkıyı. burdan yazınca olmuyor. özellikle canlı dinlemenizi tavsiye ederim. çünkü adamın müthiş bir enerjisi var. ayrıca sırf bu şarkısı da değil. başka bir sürü orijinal ve insanı farklı hissettiren şarkıları var. bu adamı canlı dinlediğinize hiç pişman olmazsınız. önce bir dinlemek lazım tabiki.

yazana doğru alınan yol okuyana doğru da aldırır


kitaplığımda yüzlerce kitap var. rus klasiklerinden tutun 80lerde yasak olan kominist kitaplarına kadar. 7 yaşımdayken de bu raflardaki bütün kitapları okumak isterdim şimdi de istiyorum. ama yapamıyorum. nasıl bir insan kitap okumayı bu kadar çok sevip günde bir kaç sayfa okumakla yetinir ? kendimi çözmeye çalışıyorum ama bu konuda yeniyim.
kendimi sorgulamaya başlamamın sebebi mükemmelliyetçi fikirlerimi bir türlü eyleme dökmemem ya da döksem bile yarıda kesmem. bu ısrarcı tembel tavrım beni düşünmeye yitti. sonra türk kanımdan mı kaynaklanıyor diye düşündüm. ve bu düşünce beni rahatsız etti. yine kendi yaptıklarımdan dış sebepleri sorumlu tutuyordum. çocukken de niye beni az emzirdin anne diye şikayet ederdim zaten. 3 ay emzirmiş emzirmemiş. bir kaç yıl emzirseydi potansiyelimin müthiş olacağını düşünürdüm. çocukluk aklıyla zekice bir fikir fakat ahmakça. birincisi geçmiş geçmişte kalmıştır. ikincisi beynimizin daha yüzde birini bile yeterince kullanmazken yemişim yüzde 3 lük beyni!
tanrım beni baştan yarat diyecek kadar vahim konumda hissetmiyorum kendimi. aksine... kaderimi seviyorum. herkes bana şanslı olduğumu söylüyor. peki ben neden kendimi şanslı hissetmiyorum? belki de elimdekilerin kıymetini bilmiyorumdur.
bu sebeptendir tembelliğim. ya da kıymetini bilsem de hep böyle bir düzenin devam edeceğini sanıp hayata karşı rahat davranıyorumdur. aile,arkadaşlar,sevgili..
halbuki olay öyle değil. gün olur alır başını gitmek istersin. o kadar güçlü olmak istersin ki( para pul, ruhani güç ) kabına sığamazsın. ancak geçmişte yaptığın tembellikler seni sefil ve muhtaç bir insan haline getirmiştir. uçamazsın. gün olur alır başını gidemezsin. zülfü livanelinin şarkısı da sadece bir şarkı olur aklında. gitmeyi beceremezsin.
tembel insan bağımlı insandır. özgürlük ise sorumluluk ve çalışmak gerektirir.

güzel insanlar

dünyanın en tatlı bebeği


23 Ağustos 2010 Pazartesi

amacım sana göstermek :D





ben bir kaç kilocuk daha zayıfken!!! bir buçuk sene evveli...
o günlere geri dönmek istiyorsan diyet yap istemiyorsan otur evde işte der gibi...

19 Ağustos 2010 Perşembe


Fidanım gül fidanım
Gonca günler içinde ağlayanım,
Canım hey…
Bir küçük öfke uğruna gitme
Acılar olur olur
Kavga olur, olabilir
Bir an için herşey mümkün olur, olabilir
Acılar olur olur
Kavga olur, olabilir
Ayrılık yok değil olmaz ama olur
Gitme…gitme…
Çok uzak gecelerde
Bir sen bir yalnız ben
Aşılmaz dönülmezlerden uzaklara
Gitme…gitme…

çocuklar gibi şarkı sözleri - sezen aksu



Sezen Aksu – Çocuklar Gibi

Bende hiç tükenmez bir hayat vardı
Kırlara yayılan ilkbahar gibi
Kalbim hiç durmadan hızla çarpardı
Göğsümün içinde ateş var gibi

Başını göğsüme sakla sevgilim
Güzel saçlarında dolaşsın elim
Birgün ağlayalım birgün gülelim
Sevişen yaramaz çocuklar gibi..

Hissedince sana vurulduğumu
Anladım ne kadar yorulduğumu
Sakinleştiğimi durulduğumu
Denize dökülen bir pınar gibi

Sözün şiirlerin mükemmelidir
Senden başkasını seven delidir
Yüzün çiçeklerin en güzelidir
Gözlerin bilinmez bir diyar gibi

lOve.

17 Ağustos 2010 Salı

tek eğlencelerimiz: demet akalın önder bekensir çifti !

demet akalin ve önder bekensirin hayatlarini desifre ettikleri malum programi izliyordum . demet akalin yaklasik bes dakika
boyunca bikinisinden bahsetti. bikinisini almanyadan almis fakat bikinisini koyduğu yerde bulamamis ona hayiflaniyor .
bayagi bir dertli yani...
vay be dedim kendi kendime... vay be! hatun söhreti sayesinde dakikalarca sirf bikinisini bulamamasindan bahsedip elle tutulur
hiç bir sey yapmadan bir kaç dakika içinde bir memurun kazandigindan daha fazla para kazanabiliyor.
hem üzüldüm hem de içten içe hirslandim. insanoglu ya hani... neden o bu kadar ünlü, neden o bu kadar önemli, neden o bu kadar
kazaniyor diye sorular sorduruyor içimdeki seytan. halbuki durumun asli öyle degil. seytani bi kenara atip melek de olmayan beynimin
orta yolcu tarafiyla düsünürken anliyorum ki herkesin bir rolü var bu hayatta.
ben mesela; eglendiririm ! görevim bu. mutlu ederim mutlu olmak için çaba gösteririm.
deli derler bazen bana, olsun.. ama misyonum bu ! eee delirttigim çileden çikardigim
zamanlar da olur insanlari fakat misyonum eglendirmek ,onu biliyorum.
demet akalininki de bu iste. para kazanmak, bu parayi yemek , insanlarin da ona özenmesi... acaba herkes kendi misyonunu kendi
mi yaratiyor dedim sonra da kendi kendime. ben mutlu etmeyi eglenmeyi pozitif olmayi marifet saniyorum ondan mi böyle kabima
sigamiyorum ? o da acaba; para kazanmayi ve onu catir catir yemeyi çok sevdiginden mi böyle hirsli ? ve insanlarin ona imrenmesini
pek sevdiginden mi bu konumu hayat ona sundu?
acaba içimizdeki enerji disarilara tasiyor da kafamizdaki dünyayi mi yasiyoruz ?
burdan demek istedigim: asla kizmiyorum akalin'a. bikinisi için dakikalarca konusup ekrani mesgul edebilir. problem onu o
saatte uykulu gözlerle izleyende. hiç mi problemin, sorunun yok halkim? ya da sorunlarini çözmek istemiyorsun uyumak da istemiyorsun
tek eglencen demet akalin mi ? vay senin haline... sesinden çok görüntüsüyle ilgilendigin bir hatunun görüntüsünün de vasat oldugu
programda merak ettiklerin sadece onun özel hayati , zenginligi, kocasiyla nerde ne yaptigiysa vay haline...
gerçekten tek eglencen o mu ?

bebek too..


bebek !


benim güze yiğenim :)